DİĞER
"Otobiyografiler, münferit onlarca olayın birbirine bağlanarak, yazan öznenin merkezîliğinde bir mantıksal bütün teşkil edecek şekilde kurgulandığı metinlerdir. Ama kurgu olmaları, tarihçi için güvenilmez fanteziler oldukları anlamına gelmez. Kurgulanmanın mantığını anladığımız ve akılda tuttuğumuz sürece pekâlâ kıymetli kaynaklar teşkil edebilirler."
"Hatırlamak sadece doğal olarak yaşanan bir şey değildir, bilinçli bir çabayı ya da bakışı da gerektirir. Proust’vari bir bilinç akışını tetikleyebilecek ‘doğal’ bir hatırlama silsilesi mümkündür, ama insanın bazen de hatırlamayı hatırlaması, bakışı yoğunlaştırması da gerekir."
"İyi bir yazarın çevirdiği yazarlara bakarkenki içgörüsü benzersiz bir şeydir."
"Bugün Türkiye’de yaşanan onca adaletsizlik ve hukuksuzlukta, böylesi korkunç bir savaşa gösterilen kayıtsızlıkta, savaşın korkunç yüzünü tüm çıplaklığıyla ortaya koymayan yazarların, gazetecilerin, bu yazıları yayınlamayan medya kuruluşlarının, bu korkunç savaşa ilişkin eserleri basmayan yayınevlerinin büyük günahı var."
Cesur Yeni Dünya, Godard ve Cumartesi Gecesi Ateşi… Sistemin sürdürülebilirliğini sağlayan şey hafta sonu ile simgelenen özgürlük illüzyonuysa, hafta sonu ortadan kalktığında neler oluyor?
"Bugünün dertleriyle yüz yıl öncesinin dertleri bir değildir, ama dert hep vardı, hep olacak. Bugün köprü trafiğinde takılıp kalanlar, örneğin bir zamanlar iki üç senede bir İstanbul’u kasıp kavuran veba salgınlarını hatırlayıp avutabilirler kendilerini."
"Olay asla aradığımız yerde bulunmaz, ancak hiç beklemediğimiz yerde karşımıza çıkabilir. Demek ki yaşamımızın önemli olaylarıyla aramızda tuhaf bir ilişki vardır. Başımıza geldiğinde anlamayız, çok geç anlarız. Anlama zaten bu gecikmedir. Önemli diye düşündüğümüz olayların aslında hiç önemi olmadığının anlaşıldığı bir zaman gelir, asıl önemli olanları ise hiç fark etmemişizdir bile."
Kaderciliğe biat edenin değil, koşullara rağmen harekete geçenin hikâyesi değerdir anlatılmaya, geri kalanlar sürüklenme içindeki acıyı farkındalığa taşıyamamaktadırlar...
Hoş Nağme'yi okurken, Henry James'in Yürek Burgusu'nda “dadının suçluluğu” üzerine kurduğu muğlaklığı düşünüyordum. Birkaç ay sonra Alfonso Cuarón'un Roma'sında “dadının azizeleştirilmesini” yine Hoş Nağme ile kıyasladım...
Üniversitelerin gitgide kâr yapması gereken kurumlar olarak yönetilmesi veya o doğrultuda teşvik edilmesi, finans krizi ve son hükümetlerin yüksek öğretim ile ilgili aldığı kararlar diğer filolojileri gibi Türk filolojisini de ciddi bir biçimde sarsmıştır
Edebiyatçı seyyahlar insanın bütün canlılarla ve evrenle arasındaki o büyük kan bağının peşindeler bana kalırsa. Her birimizin içindeki o gizli, unutulmuş, ideal ülkenin peşindeler
"İnsan neyle yaşar?" diye soruyor Henry Miller Marousi’nin Devi’nde. Kanla mı, terle mi, yıllar yılı didinip edindiği servet ile mi yoksa barış, huzur ve doyum ile mi? Siren Yayınları etiketiyle yayımlanan kitaptan tadımlık bir bölüm yayınlıyoruz.
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık